Yanlışımız Nerede?

Yaklaşık son bir aydır büyük küçük, yaşlı genç herkes televizyon başına kilitlendi ve dünya çapında bir organizasyon olan Dünya Kupası futbol maçlarını izliyor. Benzer bir başka organizasyon da olimpiyatlardır. Çoğu zaman bu tür organizasyonların neden yapıldığı, onca paraların boşuna harcandığını, insanların sırf bir futbol tutkusu uğruna bunca zahmetlere katlandıklarını düşündüğümüz hep olmuştur. Ancak bu son dünya kupası esnasında benim bu görüşlerimde önemli ölçüde değişikliklerin olduğunu gözlemledim. Aslında olayın sadece bir spor ya da futbol organizasyonu değil, bu organizasyonun çok farklı boyutlarının olduğunun farkına vardım.

Bizler toplum olarak olayların hep basit ve kolaycı yönünü görürüz. Örneğin bu tür organizasyonlarda ilk aklımıza gelen ülkemizin tanıtımı ve de reklamıdır. Doğru... Ancak bana göre işin bu yönü abarttığımız kadar da değil. Mesela yıllarca Eurovision Şarkı yarışmasına katılırız. Hep birinci olduğumuzda çok şeyin değişeceğini düşünmüşüzdür. Birinci olduk ama çok fazla şeyin değişmediğinin farkına vardık. Aynı durum Dünya Kupası için de geçerli. 2002' de dünya üçüncüsü olduk yine sonuçta ne futbolumuzda ne de diğer alanlarda çok fazla şeyin değişmediğini gördük.  İyi ama o zaman değişen neydi? Yoksa bazı şeyler değişti de biz mi farkına varmamıştık.

Türkiye yıllardan beri başta olimpiyatlar olmak üzere pek çok sportif organizasyonlara ev sahipliği yapmak için müracaat eder, ancak hiçbir ciddi organizasyonun da ülkemize verilmediğini görürüz. Bu durumu da aynı şekilde çok sorgularız. Organizasyon bize verilmediğinde de hemen olayın kolay tarafına kaçarız ve "zaten bu Avrupalılar bizi hiç sevmezler ki" deriz. Acaba durum gerçektende bizim düşündüğümüz gibimidir. Eğer öyle olsaydı bizi beğenmeyen bu Avrupalılar sayesine Eurovision' da birinci 2002 Dünya Kupasında da üçüncü olamazdık. Bunu söylerken bu ülkeler hak etmediğimiz bir dereceyi bizlere bağışladılar demek istemiyorum.  Sadece vurgulamak istediğim, bazı şeyleri planlı, rasyonel ve sistemli olarak yaptığımızda sonuçların mutlaka lehimize olabildiğidir.

Peki bu tür organizasyonların neden ülkemize verilmediği sorusunu irdelemeye çalışalım. Bildiğiniz gibi bu tür organizasyonlarda milyonlarca insanın seyahati söz konusudur. Bu insanların büyük bir çoğunluğu da o ülke dışından gelen dil, din, ırk, beslenme gibi konularda farklı kültürlere sahip insanlardır. Bunların barınma, beslenme, dil, ulaşım, iletişim, güvenlik vb. sorunlarının başlangıçta çözülmesi gerekir.

Şimdi Allah aşkına kendimize soralım. Adana da uzun süreden beri yaşıyor olmamıza rağmen bir adresi kolaylıkla bulabiliyor muyuz?  Ben yaklaşık 23 yıldan beri Adana' da yaşamaktayım. Benim bildiğim oturduğum semtin sokak numarası ile apartman numarası  üç kez değişti. Şahsıma ait fatura bilgilerinin her birinde farklı sokak numaraları var. Ayrıca kent içi ulaşım derseniz tam bir arapsaçı. Ulaşım araçlarının ne güzergâhları, belediye otobüsleri hariç ne durakları ve de o duraklardan geçiş saatleri belirlidir. Bundan 3 yıl önce Litvanya (Latvia)' ya gitmiştim. O beğenmediğimiz ülkede her otobüs durağında ve insanların ellerinde belediyenin dağıtmış olduğu o duraktan araçların geçiş saatlerini gösteren çizelgeleri gördüğümde ülkemizin yöneticilerine ne kadar kızmıştım anlatamam.

Bundan birkaç yıl önce oğlumun Almanya' daki komşusu Meydan mahallesinde oturan kayınbiraderine bir hediye göndermişti. Elimizde adres ve de ilgili şahısın tariflerine rağmen saatler süren bir arayış sonucunda  o adresi bulabilmiştik. O zaman oğlum "baba bu nasıl memleket, ben Almanya' da bilmediğim bir adresi  hiç tarife gerek kalmadan elimle koymuş gibi buluyorum. Hatta o kente ait haritalar var o haritalar vasıtasıyla kendi adreslerimizi kendimiz buluyoruz.  

Ulaşım derseniz bir başka kanayan yara. Kent içi ve kentler arası ulaşımın günümüzdeki en vazgeçilmez araçları tren, metro ve hava yollarıdır.  Şimdi kendimiz bir de şu soruyu soralım. Hangimiz bu ulaşım araçlarını Adana içinde sıklıkla kullanıyoruz. Metroyu vazgeçelim, o daha emekleyen bir çocuk misali. Tren ile kaçımız Mersin, Kayseri, Kahramanmaraş, Ankara ya da bir başka şehre seyahat ediyoruz? Kaçımız uçak ile Adana havaalanına geldikten sonra metro ya da otobüsle evimize günün herhangi bir saatinde taksi tutmadan ya da bir yakınınız sizi özel arabası olmadan gidebiliyoruz? Peki biz yaşadığımız bu kentin sahibi olarak bunları yapamıyorsak ülkemizi, dilimizi, yolumuzu bilmeyen bir yabancı tüm bunları nasıl başarabilecek? Dünyanın pek çok ülkesinde bir şehrin tüm ana ulaşım yolları gar, havaalanı ya da otogarlardan geçer. Biz daha bu basit problemleri çözerek mevcut olan tesislerin kapasitelerini artırma yoluna gitmeyip en kolay çözüm yolu olarak yenilerini yapmayı yeğlemekteyiz. Daha Adana havaalanının yerleşim yerleri ile olan ulaşım bağlantılarını çözmeden 40-50 km yakınına bir başka havaalanı yapma kolaycılığına kaçmaktayız. Halbuki bana göre bugün Tarsuslu, Mersinli, Ceyhanlı, Osmaniyeli insanların havaalanlarından daha kolay yararlanabilmeleri için bu yerleşim merkezleri ile tren, otobüs vb. toplu taşıma araç bağlantılarını artırmamız gerekmektedir. Buna en güzel örnek olarak Münih havaalanını verebiliriz. Daha 1972 yılına kadar bu şehrin ismini bilen yoktu. Ancak 1972 olimpiyatları ve FKÖ' nün İsrailli sporcuları öldürmesine kadar Almanla bile bu şehri bu kadar tanımıyorlardı. Ancak bugün Münih' e gittiğinizde olimpiyatların o şehre kattığı artıları görmek mümkün. Öylesine güzel ulaşım ağı (Tren, metro, tramvay) oluşturmuşlar ki tam master ve doktora konusu olabilecek kapsamda. Aslında Türkeiye' de belediye başkanları ve şehir planlamacılarının bu tür örnekleri incelemelerinin oldukça faydalı olacağı kanaatindeyim. Yoksa çözüm her 50 ya da 100 Km' ye bir havaalanı yapmak değildir. Belirli bir süre sonra Osmaniye' de bende havaalanı isterim diyebilir. Figen Doran hanımefendinin yazısında belirttiği gibi yakın bir gelecekte plansız ve de gereksiz olarak beton yığınları ile işgal edilen tarım alanlarını mumla aramak zorunda kalacağız.

Bugün beğenmediğimiz İsrail toprağı bırakın taş üzerinde tarım yapmak zorunda kalmıştır. Bizde kasıla kasıla dünyanın en zengin ve bereketli topraklarına sahibiz diye öğünelim. Ancak öğünmekle ülkelerin bir yerlere gelmesi de asla mümkün değildir.  Önemli olan zengin topraklara sahip olmak değil o toprakları verimli şekilde kullanabilmek olsa gerek.


Facebook Twitter Google+ LinkedIn Pinterest Addthis